TAŞINMAZIN AYNINDAN DOĞAN DAVALARDA
YETKİ HUSUSU ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
"acizler
için imkansız, korkaklar için müthiş gözüken şeyler kahramanlar için
idealdir."
Mustafa Kemal Atatürk
Taşınmazın aynından doğan davalarda
yetki
MADDE 12 – (1) Taşınmaz
üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol
açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin
davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
(2) İrtifak haklarına ilişkin davalar,
üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.
(3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza
ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da
açılabilir.
|
a.) Maddenin genel analizi :
Madde ile ;
* taşınmazın aynından kaynaklanan
davalar
* ayni hak sahipliğinde
değişikliğe yol açan davalar
* taşınmazın zilyetliğine ilişkin
davalar
* taşınmazı alıkoyma hakkına
ilişkin davalar
* irtifak hakkına ilişkin
davalar
hakkında kesin yetki kurallarını
düzenlemiştir. Burada davaya konu olan
taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olarak belirlenmiştir.
Madde metninde taşınmaza ilişkin kesin
yetki içeren davalar tahdidi olarak sayılmıştır. Yani konusu taşınmaz olan her davada değil, madde metninde
geçen özel davalarda kesin yetki kuralı uygulanacaktır. Bu yetki kuralı kesin
ve kamu düzeniyle ilgili olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen
(kendiliğinden) gözetilmesi gerekir.
(Y.23. HD. 13.03.2012 T. E: 2011/2757, K: 1918)
Ayni hakka ilişkin taşınmaz mal davalarına
bakılmaktayken tahkikatın henüz tamamlanmadan taşınmaz malın bulunduğu yerde,
mahkeme teşkilatı kurulur veya o yer bir yargı alanı çevresine alınırsa kamu
düzeniyle ilgili bu durum karşısında mahkeme doğrudan doğruya (re'sen)
tarafların yetki itirazında bulunmalarını beklemeden yetkisizliğine karar
vererek dava dosyasını taşınmaz malın bulunduğu yer mahkemesine gönderir.
(Y.HGK 24.11.1965 t. 1965/6-1030-437 sayılı karar)
Madde metninde geçen "taşınmazın
bulunduğu yer" mahkemesi tabirinden taşınmazın fiilen bulunduğu yer değil,
"taşınmazın bulunduğu mülki sınırın bağlı olduğu yer mahkemesi"
anlaşılmalıdır. Başka bir deyişle mahkemelerin yargı yetkisi, HMK'nın 12.
maddesine göre idarî sınır esas alınarak belirlenir. Davaya taşınmazın idarî
sınırları içerisinde bulunduğu ilçe veya il adlî yargı yerinde bakılması
gerekir. (Y.20. HD. 24.02.2016 T. E: 5871, K: 2219)
Eğer taşınmazın bulunduğu yer açıkça
saptanamıyorsa bu hususta sınırlar kesin olarak belirlenmeli ve gerekirse
mahallinde keşif yapılarak da mülki sınırlar tespit edilmelidir. Yani bu
hususta bir duraksama var ise davaya konu taşınmazın hangi yer mülki sınırları
içerisinde kaldığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması yetki
hususunun açıklığa kavuşturulması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekir.
(Y.1. HD. 28.04.2015 T. E: 6163, K: 6308) Yargıtay, mülki sınırın mutlaka doğru
tespit edilmesini, bu hususta tek bir delille yetinilmemesini özellikle
aramaktadır. Bu hususta Yargıtay,"HMK’nun
12.maddesi gereğince, taşınmaz malın aynına ilişkin davalara taşınmazın idare
sınırları içerisinde bulunduğu ilçe veya il adli yargı yerinde bakılması
gerekeceği, bu kural kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece re’sen gözetileceği-
3402 sayılı Kadastro Yasasının 4.maddesine göre belirlenmiş sınırın aynı madde
uyarınca iki köy arasındaki idari sınır sayılamayacağı, sadece kadastro
işlemlerinin yürütülmesine esas olacağı nedeniyle mahkemenin yargı yetkisi
HMK’nun 12.maddesine göre idari sınıra göre belirleneceği-Dava konusu yayla
(mera) hangi ilçenin idari sınırları içinde kalıyorsa o il veya ilçe mahkemesi
yetkili olduğu, bu durumda; her iki il (ilçenin) sınırnameleri, varsa krokileri
ve sınırları belirlemeye elverişli diğer belgeler idareden getirtilerek
mahallinde yaşlı, tarafsız, yerel bilirkişi ve uzman bilirkişiler aracılığı ile
keşif yapılarak dava konusu taşınmazın tamamının veya büyük kısmının hangi il,
ilçe ve köyün idari sınırları içerisinde kaldığının kesin olarak saptandıktan
sonra yetki konusunda karar vermek gerekir." (Y.14. HD. 27.2.2012 T. E: 2166, K: 2695)
Madde ile getirilen önemli düzenlemelerden
birisi de yasada tahdidi olarak sayılan taşınmazın aynına ilişkin davalar
birden fazla taşınmaza ilişkinse bu taşınmazlardan herhangi birinde dava
açılabileceği yönündedir. Usul ekonomisine gayet uygun bir düzenlemedir. Bu
hususta Yargıtay'da "Davacı, dava konusu
taşınmazların Erhan adına olan tapu kayıtlarının iptali ile davacı müvekkil
Naci adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.Toplanan
deliller ve dosya kapsamından; davacı vekilinin dava dilekçesinde dava konusu
taşınmazlar olarak İstanbul, Tuzla, Tepeören, 2 pafta, 1518 sayılı parsel,
İstanbul, Tuzla, Orhanlı, 3 pafta 313 sayılı parsel, İstanbul, Pendik, Kurtköy,
1 pafta 1559 sayılı parsel, Kocaeli, Gebze, Sultanorhan Mahallesi, 75 ada 13
parsel, Kocaeli, Gebze, Akse Köyü, 19 pafta, 297 sayılı parsel, Çanakkale,
Ezine, Alemşah Köyü, 992 sayılı parsel, Çanakkale, Ayvacık, Kösedere Köyü, 11
pafta, 1941 sayılı parsel, Çanakkale, Ayvacık, Tuzla Köyü, 61 sayılı parsel,
Çankkale, Ayvacık, Adatepe Köyü, 1 pafta, 12 sayılı parsel olarak açıkladığı,
Mahkemece davaya konu taşınmazlardan Çanakkale İli, Ezine İlçesi, Alemşah Köyü
992 parsel yönünden dosyanın tefrik edildiği ve yetkisizlik kararı verildiği
anlaşılmıştır. Bilindiği üzere; taşınmazın aynından doğan davalarda yetki
başlıklı 6100 sayılı HMK'nın 12. maddesinin 1. fıkrasında "Taşınmaz
üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol
açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin
davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir", 3.
fıkrasında "bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkin ise, taşınmazlardan
birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da dava açılabilir" hükmüne
yer verilmiştir. Dava konusu, taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan ve birden
fazla taşınmaz ile birlikte açıldığı anlaşıldığından 6100 sayılı HMK'nun 12.
maddesinin 3. fıkrasına göre taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesi
olarak yetkili olduğu gözetilmeksizin mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesi
doğru görülmemiştir."
(Y. 8. HD. 30.10.2014 T. E: 2085, K: 19531)
Taşınmazın aynından kaynaklanan davalarda
birden fazla taşınmaz var ancak sonradan taşınmazlardan biri hakkında yargılama
aşamasında feragat edilmesi halinde bu feragat açılan davada mahkemenin
yetkisini değiştirmeyecektir. Çünkü davalarda yetki, dava açıldığı andaki hale
göre değerlendirilir. Bu hususta Yargıtay'da "Mahkemece,
davanın Büyükçekmece Gürpınar Köyü 4598 parseldeki 3 adet bağımsız bölüm,
Başakşehir, İkitelli Mahallesi 1297 Ada 6 parseldeki 23 nolu bağımsız bölüm ve
Çanakkale Gelibolu ilçesi 8929 parseldeki kayıtlı bir adet bağımsız bölüm
hakkında açıldığı, yargılama sırasında mahkemenin yetki sınırları dahilinde
olan Başakşehir’de bulunan taşınmaz yönünden davadan kısmen feragat edildiği,
HMK 12/1 maddesindeki kesin yetki kuralı dikkate alınarak davacıların tapu
iptali ve tescil talepleri bulunmakla , dava konusu taşınmazların bulunduğu yer
itibariyle mahkemenin yetkisiz olduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin usul
yönünden reddi ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir. Bilindiği
üzere, 6100 sayılı HMK'nın 12/1. maddesinde; “ taşınmaz üzerindeki ayni hakka
ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile
taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir”, aynı Kanunun 12/3.maddesinde ise, “
bu davalar birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu
yerde, diğerleri hakkında da dava açılabilir” hükmüne yer verilmiştir. Somut
olayda çekişme konusu 1297 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 23 nolu bağımsız
bölüm Küçükçekmece yargı sınırları dahilinde yer almakta olup, eldeki davanın
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 12.maddesine uygun olarak açıldığı anlaşılmakla,
sonradan taşınmazlardan biri hakkındaki feragatin mahkemenin yetkisini
sonlandırmayacağı hususunda kuşku yoktur. Hal böyle olunca, işin esası
incelenerek varılcak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken
yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru
değildir."
(Y. 1. HD. 03.10.2018 T. E: 2015/16890, K: 13105)
b.)
Davanın taşınmazın aynından kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespiti sorunu : Madde metninde, kesin yetki
hususunda davanın taşınmazdan kaynaklanan her dava için geçerli olmadığı sadece
taşınmazın aynından kaynaklanan davalarda kesin yetkinin geçerli olduğu hükme
bağlanmıştır. O halde öncelikle taşınmazın aynından kaynaklanan davalardan ne
anlaşılması gerektiğinin tespiti önem arz etmektedir.
Taşınmazın aynına
ilişkin davalar, bir taşınmazın hak sahipliğini tespit eden yani taşınmazın hak
sahipliğini tespite yarayan davalardır. Yargıtay;
*
muris muvazaası hukuki nedenine dayalı taşınmaz bedelinin tahsili konulu
davalar taşınmazın aynından kaynaklanır : "Dava, muris muvazaası
hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden,
Ankara ili Çankaya İlçesi Sancak Mahallesinde yer alan 25319 ada 2 parsel
sayılı taşınmaz bakımından eldeki davanın önce İstanbul Bakırköy'de açıldığı,
ancak Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, uyuşmazlığın taşınmazın aynından
kaynaklandığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 12.
maddesi uyarınca yetkisizliğe ve dosyanın yetkili Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği; dosya kendisine tevzi edilen Ankara
23. Asliye Hukuk Mahkemesince de, davada ileri sürülen isteğin taşınmazın
aynına ilişkin olmadığı, davaya bakmaya Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesinin
yetkili bulunduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verildiği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; eldeki davada ileri sürülen tazminat isteğinin
esasının, murisin gerçekleştirdiği taşınmaz temlikinin mirastan mal kaçırmak
amacıyla yapıldığı iddiasından kaynaklanmakta olduğu ve uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasının
anılan iddianın sübutuna bağlı bulunduğu açıktır. O halde; davanın, kamu
düzeniyle ilgili kesin yetki kuralı içeren HMK'nın 12/1. maddesi uyarınca
"Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin" olduğu ve taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerektiği kabul
edilmelidir. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi yerine yetkisizlik
kararı verilmesi doğru değildir."
(Y.1. HD. 09.07.2018 T. E: 2015/14858, K: 11028)
* Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil,
tazminat, olmazsa tenkis isteklerine ilişkin davalar da taşınmazın aynına
ilişkindir : Yargıtay, "Muris
muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, tazminat, olmazsa
tenkis isteklerine ilişkin dava, taşınmazın aynına ilişkin bulunduğu ve HMK’nun
12.maddesinde öngörülen kesin yetki kuralına göre taşınmazın bulunduğu yer
yargı çevresi içinde kaldığı ve bu yer mahkemesinin yetkili olduğu gözetilerek,
davanın esasının incelenmesi gerekir. "
(Y. 1. HD. 12.09.2018 T. E: 2016/14661, K: 12215) "Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat
isteğine ilişkindir.eldeki davada ileri sürülen tazminat isteğinin esasının,
murisin gerçekleştirdiği taşınmaz temlikinin mirastan mal kaçırmak amacıyla
yapıldığı iddiasından kaynaklanmakta olduğu ve uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasının anılan iddianın sübutuna bağlı bulunduğu açıktır. O halde;
davanın, kamu düzeniyle ilgili kesin yetki kuralı içeren HMK'nın 12/1. maddesi
uyarınca "Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin" olduğu ve taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerektiği OY ÇOKLUĞUYLA
kabul edilmiştir.
( Y.1. HD. 09.07.2018 T. E: 2015/14858, K: 11028) (.....kararda bir üye talebin
tazminata dönmesinin davayı taşınmazın aynı hale getirmeyeceği kanaatiyle karşı
oy kullanmıştır......)
* İpoteğin fekki/terkini davaları taşınmazın aynından sayılır : Yargıtay
, "Dava, ipoteğin fekki istemine ilişkin
olup, taşınmazın aynına ilişkin olması nedeniyle HMK'nun 12/1.maddesi uyarınca
taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesi kesin yetkili olup ipoteğe konu taşınmazın Kütahya'da bulunduğu
anlaşıldığından somut olayda Kütahya Mahkemeleri kesin yetkilidir. Kesin yetki,
6100 sayılı HMK'nun 114. maddesinde dava şartları arasında sayılmıştır. Aynı
Kanun'un 115. maddesinde ise dava şartlarının yargılamanın her aşamasında
mahkemece kendiliğinden gözetileceği hüküm altına alınmıştır. Bu durumda
mahkemece davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddi gerekirken işin
esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı
gerektirmiştir."
(Y.19. HD. 09.10.2017 T. E: 2016/12427, K: 6756) (aynı yönde Y. 19. HD.
09.10.2017 T. E:2016/12427, K: 6756)
Yargıtay, kural
olarak menfi tespit davalarını taşınmazın aynına ilişkin davalardan
saymamaktaysa da borçlu olmadığın tespiti ile bu nedenle konmuş ipoteğin fekki
de istenirse burada taşınmazın aynından kaynaklanan bir davadan
bahsedilecektir. Bu hususta Yargıtay, "Davacı,
akaryakıt satış istasyonu işlettiğini, davalı ile arasında bayilik sözleşmesi
imzaladıklarını, iş bu sözleşme kapsamında Cihanbeyli ilçesinde bulunan
taşınmaz üzerine ipotek konulduğunu, taraflar arasında imzalanan ön protokolün
şartlarının davalı tarafından yerine getirilmediği bu nedenle bayilik sözleşmesinin
sona erdiğini belirterek davalı şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığının
tespiti ile ipoteğin kaldırılmasını dava ve talep etmiştir. Davalı, davanın
menfi tespit olduğunu, dava konusu taşınmaz üzerine konmuş herhangi bir ipotek
olmadığından taşınmazın aynından kaynaklanan bir dava olmadığını, sözleşme ile
Bakırköy mahkemelerinin yetkili olduğu, davacının mal alışverişinden
kaynaklanan borcu bulunduğu ve bu nedenle de cezai şart ödemesi gerektiğini
savunmuştur. Davacı, Cihanbeyli ilçesindeki taşınmaz üzerine konan ipoteğin
kaldırılmasını talep etmiştir. İpoteğin fekki taşınmazın aynından kaynaklanan
bir dava olduğun taşınmazın bulunduğu Cihanbeyli mahkemelerinin yetkisi kesin
nitelikte olup, re'sen gözetilir. Bu nedenle ipoteğin fekki talebine neden olan
taşınmaz Cihanbeyli'de olduğundan Cihanbeyli mahkemeleri yetkilidir." (Y. 11.10.2012 t.
2012/12289 E. 2012/14933 K.)
*
tapudaki maddi hataların düzeltilmesi davaları taşınmazın aynından kaynaklanır: Yargıtay, "Tapu Sicili Tüzüğü hükümleri ve özelikle 75. maddesi
nazara alındığında, tapu müdürlüklerine oldukça geniş yetkiler verilerek
tapudaki hataların daha kısa bir sürede, idari yoldan düzeltilmesine imkân
verildiği görülmektedir. Yine bu maddenin son fıkrasında ise “Bu madde
hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması
zorunludur.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm hak arama özgürlüğünü
kısıtlamamakta, aksine hak arayanlara haklarını çok daha kısa bir sürede,
kolay, ucuz ve basit bir şekilde elde etme imkânı vermektedir. Hal böyle
olunca, bu imkânın öncelikle tüketilmesi ve bu yolla bir sonuç alınamaması
durumunda ilgilinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1027. maddesi gereğince
mahkemeye başvurması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle, yeni Tapu Sicili
Tüzüğünün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği 17.8.2013 tarihinden
sonra, davacının, mahkemeye müracaat etmeden, öncelikle ilgili tapu müdürlüğüne
yukarıda açıklanan prosedüre uygun şekilde başvurması, eğer bu talebinde
istediği sonucu alamazsa daha sonra mahkemeye başvurması gerekir.Bu talepler,
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK'nın) 1027. maddesi gereğince mahkemeye
yapılırsa, 6100 sayılı HMK’nın 382/(2)-ç)-1 maddesi gereğince çekişmesiz yargı
usulüne göre sulh hukuk mahkemesinde ve taşınmazın aynına ilişkin
bulunduğundan, aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesinde görülür."
( Y. 1. HD. 31.05.2016 T. E: 7595, K: 6628) (aynı yönde 1. HD. 31.05.2016 T. E:
7596, K: 6624) "Dava, tapu kaydında
yanlış yazılan kimlik bilgisinin düzeltilmesi istemine ilişkin olup
taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı
sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da
hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu tür
davalarda kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer
bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.Bu davalar,
taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan 6100 sayılı HMK’nin 12. maddesi
uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır." ( Y. 1. HD. 22.03.2016 T.
E: 2014/15396, K: 3453)
*
ortaklığın giderilmesi davaları taşınmazın aynından kaynaklanan davalardan
sayılır :
Yargıtay, "Davacı, İzmir ili,
Dikili ilçesi ve Ankara ili, Çankaya ilçesinde bulunan dava konusu taşınmazlar
üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini istemiştir.Mahkemece, miras
bırakanının terekesi ile ilgili olarak açılan ortaklığın giderilmesi
davalarında yetkili mahkemenin murisin son ikametgah mahkemesi olduğu ve
murisin son ikamatgahına göre Ankara mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesi
ile davanın yetkisizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Hükmü,
davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkin
olup, mirastan doğan bir dava değildir. HMK'nın 12. maddesi gereğince
taşınmazın aynından doğan davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin
yetkili ise de bu davalar birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan
birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir. Somut olayda, dava
konusu taşınmazlardan biri hakkında Dikili Sulh Hukuk Mahkemesinde dava
açıldığı anlaşılmakla Ankara ilinde bulunan taşınmaz hakkındaki davanın da bu
mahkemede görülmesi mümkün olduğundan mahkemece davanın esası incelenerek
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi
doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir." (Y. 14. HD. 25.02.2016 T.
E: 2015/727, K: 2163)
* devremülk hakkının tapuya tescil edilmesi talepleri taşınmazın aynından
kaynaklanan davalardan sayılır : Yargıtay, "Davacı, davalı ile 28.10.2010 tarihli Çağ Hayme Sultan
Termal Tesisleri 4. Etap Tapulu Devre Tatil Sözleşmesi imzaladığını,
sözleşemede kararlaştırılan 8.000,00 TL'yi ödemesine rağmen davalı tarafından
tapuda tescil ve ferağ işlemlerinin yapılmadığını ileri sürerek devremülk
sözleşmesi gereğince Ankara İli Haymana İlçesi Medrese Mah 46 ada 8 parsel
sayılı taşınmazın Z1016 numaralı bağımsız bölümün 28 Ocak-6 Şubat günleri
arasında 4.son nolu devremülk hakkının tapuya tesciline, olmadığı takdirde
davalıya ödenen 8.000,00.-TL nin faizi ile birlikte tahsiline, ayrıca davacının
uğradığı zarar nedeniyle 5.000,00.-TL tazminata hükmedilmesini istemiştir. Davalı,
devremülk inşaatına başlandığını, tescilin yapılabileceğini, davacının herhangi
bir zararının bulunmadığını ve sözleşmenin iptali talebinin reddine karar
verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, dava sonucu kurulması gereken
hükmün tapu iptal ve tescil hükmünü içermeyeceği, davanın ayna ilişkin bir
davaya dönüşmeyeceği gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine karar
verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, sözleşme gereği
devremülk hakkının tapuya tescili olmadığı takdirde sözleşmenin iptali ile
ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir. Davacının talebi terditli olup ilk
talebi tescile ilişkin olduğuna göre HMK .12 'ye göre, taşınmaz üzerindeki ayni
hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile
taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. O halde mahkemece, işin esasına
girilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir." (Y.13. HD. 26.01.2016 T. E: 2015/37982, K:
1441)
* bir sözleşmeden kaynaklansa hatta sonucunda terditli olarak tazminat da
talep edilse bile tapu iptali ve tescili davaları taşınmazın aynından
kaynaklanır : Bu hususta Yargıtay, "Davadaki
işlemlerden birisi de arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle tapu
iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin olup, HMK’nın 12.
maddesi gereğince bu tür davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin
yetkili mahkeme olması gerekir."
(Y.23. HD. 27.02.2013 T. E: 2012/6390, K: 1144)
* tapu kaydının iptali nedeniyle uğranılan zararların tazmini talepli
davalar da taşınmazın aynından kaynaklanır : Bu hususta Yargıtay,
"Davacılara ait taşınmazın tapu kaydının
kesinleşen mahkeme kararı ile iptal edilmesinden sonra açılan iş bu dava,
mülkiyet hakkının yitirilmesi karşılığında tazminat talebini içeren ve bu
niteliği ile taşınmazın aynına ilişkin olduğundan HMK m.12'deki kesin yetki
kuralı gereğince taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülmesi gerekir." (Y. 5. HD. 17.09.2012
tarih, 2012/8166 E., 2012/16508 K.)
Bununla beraber Yargıtay
aşağıdaki davaları taşınmazın aynından saymamıştır.
*
Ecrimisil davaları taşınmazın aynından kaynaklanmaz : Bu hususta Yargıtay. "Dava, ecrimisil istemine yöneliktir. Ecrimisil davası
taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için HMK’nin 12. maddesi uygulanmaz.
Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK'daki genel yetki kuralı uygulama alanı
bulur ve bu bağlamda öncelikle genel yetkili mahkeme olan davalının ikametgahı
mahkemesi yetkilidir. Ecrimisil, 08.03.1950 gün ve 22/4 sayılı İBK’da haksız
eylem olarak nitelendirilmiş bulunduğundan, HMK m.16'da düzenlenen yetki
kuralları uyarınca belirlenen haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana
geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri
mahkemeleri de yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davasında kesin yetkili bir mahkeme
olmadığı için, HMK m.19/4 uyarınca ecrimisil davası yetkisiz mahkemede açılmış
olsa bile davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında
bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.Somut olayda, davanın,
davacının yani zarar görenin dava dilekçesinde kendi adresi olarak gösterdiği
"......Beyoğlu" nun bağlı olduğu yer mahkemesi olan İstanbul Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde açıldığı ve yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca, yetkili
mahkeme konusunda davacının seçimlik hakkı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin
esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru
görülmemiştir."
(Y. 8. HD. 11.03.2019 T. E: 2018/3104, K: 2499)
* Tasarrufun iptali davaları ile muvazaalı işlemlerden kaynaklanan iptal
davaları taşınmazın aynından kaynaklanmaz : Bu hususta Yargıtay, "Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerine göre açılan
tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde
iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik
bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi uygulanarak iptal ve tescile gerek
olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden
hüküm kurulması gerekecektir. İptal davaları için yasada özel bir düzenleme
öngörülmediğinden davanın HMK'nun 6. maddesi gereğince davalının davanın
açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekir. Aynı Yasanın
7/1 maddesi gereğince de davalı birden fazla ise dava bunlardan birinin
yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. İptal davaları ayni hakka değil kişisel
hakka dayanan davalardan olduğundan davanın konusu taşınmaz bile olsa HMK'nun
12. maddesinin uygulanma imkanı yoktur. Öte yandan HMK'nun 19/2 maddesine göre
bu yetki kesin yetki kuralı olmadığından taraflarca süresi içerisinde usulüne
uygun olarak itiraz halinde mahkemece dikkate alınır. Yine aynı madde de yetki
itirazının cevap dilekçesi ile ileri sürülmesi gerektiği belirtilmiştir. Yetki
itirazı ilk itirazlardan olup (HMK.md.116/1-a) davalıların, yetki itirazlarını
dava dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık cevap süresi
içerisinde ileri sürmeleri gerekir. (HMK.md.117,317-319). Tasarrufun iptali
davaları basit yargılama usulüne tabi olup yetki itirazının en geç dava
dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık cevap süresi içerisinde
yapılması gerekir. Somut olayda, davalı borçlu vekili ve davalı 3.kişi cevap
dilekçelerinde (dava dilekçesinin davalı borçlu Berrin..’ye tebliğ tarihi;
16.02.2015, davalı 3. kişi olan Fuat ..’ye tebliğ tarihi ise 30.01.2015, davalı
borçlu Berrin in süre uzatım talepli cevap dilkeçsinin tarihi 03.02.2015 ,
davalı 3. kişinin cevap dilekçesinin tarihi ise 09.02.2015 tir. Cevap
dilekçelerinde de süresi içerisinde mevcut bir yetki itirazı bulunmamaktadır.
Cevap dilekçelerinden çok sonra 07.04.2016 havaleli dilekçe ile davalı borçlu
vekili iş bu davanın konusunun, taşınmazların aynına ilişkin olduğu,
taşınmazların bulunduğu Çanakkale ve İstanbul da davaya bakılması gerektiğini
belirterek yetki itirazında bulunmuştur. Bu durumda yetki itirazı iki haftalık
cevap süresinden sonra yapıldığından mahkemece dikkate alınmaması, yetki
itirazlarının reddi ile işin esasına girilerek taraf delillerinin toplanması ve
hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme
ile yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur." (Y. 17. HD. 08.05.2019 T.
E: 2016/18299, K: 5719) "Dava İİK 277 ve
devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun İptali istemine ilişkindir.İptal
davaları için yasada özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nun
6.maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri
mahkemesinde açılması gerekir. Aynı Yasanın 7/1 maddesi gereğince de davalı
birden fazla ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.
İptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka dayanan davalardan olduğundan
davanın konusu taşınmaz bile olsa HMK'nun 12. maddesinin uygulanma imkanı
yoktur. İİK'nun 282. maddesi gereğince davalı borçlu ile doğrudan veya dolaylı
işlem yapan 3.kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve
zorunlu dava arkadaşları usul işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından
yetki itirazının davalılarca birlikte ileri sürülmesi yasa gereğidir. Yalnız
bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazı hukuki sonuç doğurmaz.
HMK’nun 60.maddesine göre ise zorunlu dava arkadaşları birlikte hareket etmek
zorundadır. Ancak duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları
usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelememiş
olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder. Somut olayda, davalı
Mehmet'in ikametgahı Torbalı olup diğer davalı Abdullah ilk ve sonraki
duruşmalara katılmadığından onun yönünden de geçerli olmuştur. Bu durumda
mahkemece, yetki itirazının kabulü ile dosyanın görevli Torbalı Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken esastan karar vermesi
usul ve yasaya aykırıdır.
(Y. 17. HD. 06.02.2018 T. E: 2016/8848, K: 650) ( aynı yönde Y. 17. HD.
30.01.2018 T. E: 2015/12697, K: 400) "Terditli
olarak açılan, İİK.mad. 277 vd.na göre "tasarrufun iptali", olmadığı
takdirde TBK'nun 19. maddesine dayalı muvazaalı işlemlerin iptali isteğine
ilişkin davanın, tasarruf konu mal konusu taşınmaz olsa bile, davalı borçlu
veya davalı üçüncü kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri
mahkemesinde açılması gerektiği- Basit yargılama usulüne tabi olan tasarrufun
iptali davasında yetki itirazının en geç dava dilekçesinin tebliğ tarihinden
itibaren iki haftalık cevap süresi içerisinde yapılması gerekir." (Y.17. HD. 30.01.2017 T.
E: 2014/23791, K: 745)
*
tasarrufun iptali davaları 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanunu'ndan
kaynaklansa da yine taşınmazın aynından kaynaklanmış sayılmazlar : Bu hususta Yargıtay'da "Dava 6183 sayılı Kanun’un 24 ve devamı maddelerine
dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali
davalarında, HUMK'nin 9 ve devamı maddelerinde düzenlenen yetki kuralları
geçerlidir. İptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka dayanan davalardır.
Bu nedenle davanın konusu taşınmaz olsa bile taşınmazlara ilişkin kesin yetki
kurallarını düzenleyen HMK'nin 12. maddesi hükmü bu davalarda uygulanmaz." (Y.17.HD.18.03.2013
T.E:2012/5943, K:3520)
* dava dilekçesinde tapu iptali ve tescili talep edilse bile tasarrufun
iptali davaları taşınmazın aynından sayılmazlar : Bu hususta Yargıtay,
"Dava, 6183 Sayılı AATUHK'nin 24 vd.
maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.Tasarrufun iptali davalarında,
HMK'nin 5 ve devamı maddelerinde düzenlenen yetki kuralları geçerlidir. İptal
davaları aynî hakka değil, kişisel hakka dayanan davalardır. Bu nedenle davanın
konusu taşınmaz olsa bile taşınmazlara ilişkin kesin yetki kurallarını
düzenleyen HMK'nin 12. maddesi hükmü bu davalarda uygulanmaz. Davacı tarafından
dava dilekçesinin sonuç kısmında tapu iptali ve tescile karar verilmesi
istenmiş olsa da davadaki amaç amme alacağının tahsilini sağlamak olup davanın
tasarrufun iptali davası olduğu açıktır. Bu sebeple Mahkemece yetki
itirazlarının reddi ile işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken
yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir."
(Y.17.HD.28.01.2013 T. E: 365, K:631)
* devremülk satış sözleşmelerinden kaynaklanan bedele dönük davalar
taşınmazın aynından kaynaklanmaz : Bu hususta Yargıtay "Dava, Devremülk Satış Sözleşmesinin yerine getirilmemesi
nedeniyle sözleşmenin iptali ile davalıya ödenen bedelin davalıdan tahsili
talebine ilişkindir. Bu halde tüketicinin yerleşim yerinde de dava açılmasına
ilişkin hükmün mutlak yetki kuralı olmayıp davacıya seçimlik hak sağlamaktadır." (Y. 20 HD 01.07.2019 T.
E.2281, K.4628)
* kira sözleşmesinden kaynaklanan ve mülkiyet hakkı içermeyen mesela
kiralananın gösterilmesine izin verme gibi talepler taşınmazın aynından
sayılmazlar : Yargıtay, "Dava, TBK'un 319/2
maddesi uyarınca kiralananı göstermeye izin istemine ilişkindir. Somut olayda;
taraflar arasında düzenlenen, karşılıklı şahsi borç ilişkisi doğuran ancak
taraflar arasında ileri sürülebilen kira sözleşmesine dayanılmakta olup,
gayrimenkulün aynına ilişkin kesin yetki söz konusu değildir. Diğer taraftan
taraflar tacir olmadığından HMK.'un 17.maddesi gereği yetki sözleşmesi
yapamazlar. Dolayısıyla sözleşmenin 11.madde hükmü geçersizdir."
* taşınmaz satışı yahut konusu bir şekilde taşınmazdan da kaynaklansa
icra işleri taşınmazın aynından kaynaklanan işlerden sayılmazlar : Bu
hususta Yargıtay, "Mahkemenin yetkisi
kamu düzeni esasına dayanan, ezcümle gayrımenkulün aynına taallûk eden işlerden
veya takip tarihine selahiyetli mahkemede veya icra dairesinde dava veya takip
açıldıktan sonra idari veya kazai taksimattaki değişiklik sebebiyle yetkisi
başka bir mahkeme veya icra dairesine geçmiş olursa, dosya dava veya takibe
kaldığı noktadan devam edilmek üzere yetkili merciye devir ve teslim olunmak
lazımdır. Kamu düzeni esasına dayanan bu olaylarda bu mecburidir. 18.6.1938
tarihli 21/10 sayılı İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı da bunu âmirdir.
Kamu düzeniyle ilgisi bulunmayan selahiyet hükümlerine gelince, yukarıda da
izah olunduğu gibi, sonradan taaddüt eden böyle bir durum HUMK’nun (yeni HMK)
da derpiş edilmemiş, niteliği bakımından yeni merciye devir ve tevdii
gerektirir bir hal bulunmamış olduğundan aksine bir kanun hükmü konulmuş
olmadıkça, işin eskisi gibi görülüp intaç edilmesi icabeder. Tetkik konusu
olaya gelince; icra, gayrimenkulün aynına taallûk etmediğinden selahiyet
hükmünün Usulün 13. maddesiyle (YENİ hmk M.12) bir alakası yoktur." (Y.12. HD. 15.9.1964 T. E:
9290, K: 9665 )
* şekil şartlarına uymaksızın yapılan gayrimenkul satışı nedeniyle ödenen
paranın iadesi davası taşınmazın aynından kaynaklanmaz : Yargıtay
tarafından da kabul edildiği üzere, taşınmazın haricen
yani yasal şekle tabi olmaksızın satılması geçersiz bir işlem olup aslında
gerçek bir satış olmadığından sebepsiz zenginleşme sözkonusu olduğundan
buradaki davanın taşınmazın aynından kaynaklandığı söylenemez. (Y.3 H.D. 25/11/1955 t. 2682 E.,
6229 K.)
* gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinin iptaline dönük davalar
taşınmazın aynından kaynaklanmazlar : Satış vaadi sözleşmesinin
iptali için veya irade fesadı nedeniyle davacının bağlı olmadığına ilişkin
davalar gayrimenkul mülkiyetine ilişkin olmayıp bir sözleşmeden kaynaklandığından
taşınmazın aynından sayılmazlar. Yargıtay'da bu görüştedir. (Y. 4. HD.
17/05/1965 t. 3750 E., 2657 K.)
c.)
Islahla talep sonucu değişerek artık taşınmazın aynına ilişkin bir dava haline
gelen davalarda yetki sorunu :
Açılan bir davanın yargılama aşamasında talep sonucu ıslah edilerek artık
taşımazın aynına ilişkin bir talep sözkonusu olması halinde kesin yetki devreye
girecek ve kesin yetkili taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde dava
görülecektir. Kesin yetki halinin 6100 sayılı HMK m.114 gereğince kamu düzenine
ilişkin kesin yetki içermesi nedeniyle mahkemelerce re'sen dikkate alınıp, dava
bu mahkemede açılmamışsa kesin yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir.
Bu hususta Yargıtay, "Davacı vekili İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği
27.9.2001 tarihli dava dilekçesinde, "davalının kendisinden alacaklı olan
davacı bankayı zarara uğratmak kastı ile taşınmazını 6.9.2001 tarihinde diğer
davalı eşine sattığını, İİK.nun 278 nci maddesine göre tasarrufun batıl
olduğunu" beyanla, "Seferihisar İlçesi, 1012 Ada 1 parseldeki
davalıların 6.9.2001 tarihli tasarruflarının İİK.nun 277. ve devamı maddelerine
göre iptalini" istemiştir. Ancak İİK. 277 nci maddesi takip hukukuna
ilişkin bir düzenleme olup somut olayda, icra takibi bulunmadığından, aciz
vesikasının varlığından da söz edilemez. Bu nedenle anılan madde de belirtilen
şartlar gerçekleşmediğinden davacı yargılama devam ederken 11.2.2002 tarihli
dilekçe ile tasarrufun iptali davasını, Borçlar Kanununun 18 nci maddesine
dayalı tapu iptali ve tescil davası olarak ıslah ettiğini bildirmiştir. Bu
durumda dava taşınmazın aynına ilişkin hale geldiğinden, HUMK.nun 13 ncü
maddesi gereğince taşınmazın bulunduğu Seferihisar Mahkemesi yetkilidir. Bu
nedenle mahkemenin "yetkisizlik kararı" vermesi doğrudur." (Y.HGK. 7.4.2004 T.
E:4-206, K:197) Burada terditli bir talep olmadığı, davanın talep sonucunun
değiştiği önemle dikkat edilmelidir. Yargıtay, yukarıda da detaylıca
belirttiğimiz üzere eğer terdit varsa önce ilk talebe bakmaktadır. Ancak burada
terditli bir talep yoktur, ıslahla değişen tek bir talep vardır.
d.)
Kesin yetki içeren madde hükmünün yetki sözleşmeleri karşısındaki durumu : Yukarıda detaylıca
belirttiğimiz üzere maddede belirtilen hallerde kesin yetki hali sözkonusu
olup, kesin yetki içeren haller 6100 sayılı HMK m.114 gereğince dava şartı olup
mahkemelerce re'sen dikkate alınırlar. 6100 sayılı HMK m.17 gereğince taraflar
yetki sözleşmesi yapabilecek kişilerden olsalar bile bu hususta yetki
sözleşmesi de yapamazlar. Bu hususta Yargıtay, "dava, ortaklığın giderilmesine ilişkindir. Somut olayda
paydaşlığın giderilmesine ilişkin taşınmazların Marmara Ereğlisi'nde olduğu
anlaşılmaktadır. HMK m.12'deki düzenleme kamu düzenine ilişki olup kesindir ve
bu konuda yetki sözleşmesi dahi yapılamaz." (Y.6.HD 21.03.2013 t. 2012/18431 E. 2013/4994
K.)
e.)
Bir davada başkaca taleplerle beraber taşınmazın aynından kaynaklı bir talep de
varsa davada yetkili mahkemenin belirlenmesi sorunu : Bir davada davacı, davasında
taşınmazın aynından kaynaklanmayan mesela sözleşme iptali, tazminat, alacak ...
vs gibi taleplerle beraber taşınmazın aynından kaynaklanan taleplerde de
bulunursa bu durumda yetkili mahkeme davaya konu taşınmazın bulunduğu yere göre
belirlenir. Burada yine 6100 sayılı HMK m.12 uygulanacaktır. Bu hususta Yargıtay'da
"somut olayda davacının davalılarla yapmış
olduğu bayilik sözleşmesinin iptalini, sözleşme uyarınca davalılara sözleşmeden
kaynaklı borçlu olmadığının tespitini, davalı adına tapuda devri yapılan
dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle kendi adına tescilini talep
etmiştir. Dava konusu taşınmazın tapu kaydına göre Keşan'da olduğu
anlaşıldığından ve 6100 sayılı Kanun 12/1 maddesi gereğince taşınmazlarla
ilgili davalarda kesin yetki kuralı geçerli olduğundan uyuşmazlığın Keşan
mahkemelerinde görülüp sonuçlandırılması gerekir." (Y.17. HD. 28.12.2011 t.
2011/12878 E., 2011/13175 K. )
Burada da taleplerin terditli talep
edilmediği, taşınmazın aynından kaynaklanan tapu iptali talebinin davacının ana
talebi olduğuna dikkat etmek gerekir.
f.)
El atmanın önlenmesi davaları ile kal (yıkım) davaları geçerli bir hukuksal
nedene dayanmadan taşınmaza zilyet olma hali olduğundan tahliye davalarından
farklı değerlendirilmelidir : Bilindiği
üzere el atmanın önlenmesi ve kal (yıkım) davaları herhangi bir hukuksal
gerekçe olmaksızın bir taşınmazı işgal eden davalıya karşı açılır. Bu nedenle
el atmanın önlenmesi ve kal davaları HMK m.12 gereğince kesin yetkili
taşınmazın bulunduğu yer mahkemelerinde görülecektir. Ancak bir sözleşmeye
dayanan kiracının tahliyesi davalarında dayanak bir sözleşme olduğundan ve
sözleşmenin ihlaline dayanan bir tahliye sözkonusu olduğundan bu tahliye el
atma olarak değerlendirilemez. Bu nedenle bu dava tipleri birbirleriyle
karıştırılmadan dava edilmelidir. Bu hususta Yargıtay, "davacı kayden maliki olduğu taşınmaza davalı şirketin
haklı ve geçerli bir neden olmaksızın alametifarikalarını (marka, amblem),
reklam materyallerini ve ürünlerini bulundurmak suretiyle müdahale ettiğini ve
işgalici durumunda olduğunu ileri sürerek akaryakıt istasyonu nitelikli
taşınmazına vaki el atmanın önlenmesi ile anılan ürünlerin kaldırılması ve
ecrimisil istekleriyle dava açmıştır. Öyle ise davanın taşınmazın aynına
ilişkin olduğu ve taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açıldığı
tartışmasızdır."
(Y. 1. HD. 14/06/2012 t. 2012/4734 E., 2012/7354 K.3)
g.)
Alıkoyma hakkına ilişkin davalar yönünden yetki hususunun değerlendirilmesi :
4721 sayılı TMK
m.994'e göre, - İyiniyetli zilyet, geri vermeyi isteyen kimseden şey için
yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir ve bu
tazminat ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilir. Buna iyiniyetli
zilyedin alıkoyma hakkı denir. Alıkoyma hakkından doğan davalarda da alıkoyma
hakkının doğduğu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Örneğin
Yargıtay, "Bina için belediyeden
ruhsat alınmasının davalının iyiniyetli olduğuna yönelik karine sayılacağı-
İyiniyetli zilyedin geri vermeyi isteyen kimseden şey için yapmış olduğu
zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebileceği ve bu tazminat
ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilecektir. Uyuşmazlıkta inşaat
bilirkişisi marifetiyle yeniden keşif yapılarak davalıların iyiniyetli
oldukları gözetilerek yıkımı istenen binanın kolon kiriş sistemi kesildiğinde
bina ayakta kalacak ise buna göre zorunlu ve yararlı masrafların hesap
ettirilmesi,ayakta kalmayacaksa binanın tamamına göre hesap yaptırılarak
bulunan bedel üzerinden davalılara hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın
önlenmesi ve yıkıma karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle
yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir." (Y. 1. HD. 20.06.2016 T.
E: 2014/17956, K: 7443) şeklinde içtihat etmiştir. İşte bu yöndeki davalar da
yasanın açık hükmü gereğince alıkoyma hakkından kaynaklandığından kesin yetkilidir.
h.)
İrtifak haklarına ilişkin davalarda yetki hususunun değerlendirilmesi : Bilindiği üzere irtifak hakkı
4721 sayılı TMK m. 779'da "Taşınmaz lehine irtifak hakkı, bir taşınmaz
üzerinde diğer bir taşınmaz lehine konulmuş bir yük olup, yüklü taşınmazın
malikini mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya
yararlanan taşınmaz malikinin yüklü taşınmazı belirli şekilde kullanmasına
katlanmaya mecbur kılar."
2010/4 sayılı genelgede ise
"Medeni Kanun ve ilgili diğer yasalarla tanımlanan hakların, ilgili
taşınmaz malların harita ve belgelerinde gösterilmesi ve tescili için yapılması
gereken işlemlerdir" şeklinde tanımlanmıştır.
İrtifak hakları şahsi irtifak
hakları ve arzî irtifak hakları olmak üzere ikiye ayrılır.
– Şahsi İrtifak Hakları
Mülkiyet hakkına sahip bulunmayan
bir kişinin lehine kurulan irtifak haklarıdır.
Şahsi irtifak haklarında genelde
tek bir taşınmaz vardır. Yani, arzi irtifak haklarında olduğu gibi karşılıklı
iki taşınmaz söz konusu değildir. Birden çok taşınmaz bu hakkın konusu olsa
dahi bunlar karşılıklı değildir. Bu hak şahıs lehine kurulur.
Şahsi irtifak hakkında şahıs,
gerçek veya tüzel kişi olabilir.
– Arzî İrtifak Hakları, bir
taşınmaz aleyhine başka bir taşınmaz lehine kurulan irtifak çeşididir. (MK.md.779)
Bu haklara "Taşınmaz İrtifakı" da denir.
Arzî irtifak haklarında
karşılıklı iki taşınmaz vardır. Bunlardan lehine
irtifak kurulan taşınmaza hakim (yararlanan) taşınmaz, aleyhine irtifak hakkı kurulan taşınmaz
ise hadim (yükümlü) taşınmaz denir.
Arzî irtifak hakkı, belli bir
şahıs lehine değil, belli bir taşınmaz lehine kurulduğu için yararlanan (hakim)
taşınmaza sahip olan, irtifak hakkına da sahip olur. Buna karşılık yükümlü
taşınmazı sonradan iktisap edenler de bu yükümlülüğe katlanmak zorundadır.
Arzî irtifak, lehine kurulduğu
taşınmaza bağlanmıştır. Ondan ayrı olarak devredilemez. Taşınmazın devrinde de
bu hakkın devrinin istisna (ayrık) tutulması mümkün değildir.
Geçit Hakkı; başkasının arazisinden geçmek hakkıdır. Bu hak
Medeni Kanunun 747 ve 748'inci maddelerine göre bir irtifak hakkı olarak tapu
siciline tescil olunabilir. Aynı zamanda kadastro müdürlüğünce çalışmayı
gerektirecek teknik yönü de bulunan geçit hakkı, uygulamada en çok rastlanan
irtifak hakkı çeşididir.
Bu hak, bir şahıs veya taşınmaz lehine kurulabilir. Şahıs, gerçek veya
tüzel kişi olabilir.
Müşterek mülkiyette, bir paydaşın tek başına bu hakkı tesis etmesi
mümkün olmayıp, tüm paydaşların işleme katılması gerekir.
Kısaca
değindiğimiz ve 4721 sayılı TMK m. 779 vd. maddelerinde düzenlenen irtifak
haklarından kaynaklanan her türlü dava kesin yetkili olarak üzerinde irtifak
hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemede görülecektir. Burada irtifak hakkıyla yükümlü olan
yani üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde
davanın görüleceğinin lehine irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesinde açılmayacağına özellikle dikkat edilmelidir.