ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVLERİNİN
DÜZENLENMESİNE DAİR HMK MADDE 2'YE DAİR İNCELEME
-
Küçük insanların yükselmesi, maymunun ağaca
çıkması gibidir. Yukarı çıktıkça kıçı görünür-
Türk Atasözü
Asliye
hukuk mahkemelerinin görevi MADDE
2 - (1) Dava konusunun
değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla,
şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme
bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. (2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme
bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. |
a.)
Asliye hukuk mahkemeleri hakkında genel bilgi : Asliye hukuk
mahkemeleri 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 5. Maddesi ile
kurulmuşlardır. Bu kanuna göre her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları
ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (m.5/1) ve
tek hakimlidir. (m.5/2) İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde asliye hukuk
mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. Hukuk mahkemeleri arasında iş dağılımı yapılması ve iş
dağılımına ilişkin esaslar Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
belirlenir.(m.5/5) Asliye hukuk mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı
ile anılır.(m.5/6)
b.) Maddenin genel analizi :
Madde,
asliye hukuk mahkemelerinin hangi davalarda görevli olduğunu düzenleyen temel
madde niteliğindedir. Başka bir deyişle; özel yasasında ayrıca başka bir
mahkemenin görevli olduğu belirtilmedikçe malvarlığı hakları ve şahısvarlığı
haklarına ilişkin tüm davaların artık sadece asliye hukuk mahkemesinde
açılacağını belirttikten sonra; özel yasasında başka mahkemenin
görevlendirilmediği malvarlığı ve şahısvarlığı haklarına ilişkin olmayan tüm
davaların da yine asliye hukuk mahkemelerince görevli olacağı belirtilmiştir. Örneğin ; icra ihalelerinin feshine ilişkin
davalar da malvarlığına ilişkin olmasına rağmen 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu m.134/2[1]’nin
atfıyla 4. madde[2]
gereğince icra hukuk mahkemeleri özel olarak görevli olduğundan malvarlığına
ilişkin olsa bile ihalenin feshi davaları, işin kendi yasasında özel bir
düzenleme olduğundan yine icra hukuk mahkemesince görülmeye devam edecektir. Ancak her ne kadar yine 2004 sayılı İcra ve
İflas Kanunu’nda düzenlenmesine rağmen menfi tespit ve istirdat davaları kendi
özel yasasında açıkça başka bir mahkemenin görevli olduğu belirtilmediğinden ve
malvarlığına ilişkin bir dava olduğundan dava değerine bakılmaksızın asliye hukuk
mahkemelerinde açılacaktır. Çünkü menfi tespit davalarını düzenleyen 2004
sayılı İİK m.72/son[3]’da
herhangi bir mahkeme özel olarak belirtilmemiş, “davaya bakan mahkeme”
demekle yetinmiştir.
Görüldüğü
üzere madde detaylı incelendiğinde asliye hukuk mahkemelerinin yasakoyucu
tarafından genel bir hukuk yargılama mercii olarak tasarlandığını açıkça ortaya
koymaktadır.
Burada,
şahısvarlığı hakları ile malvarlığı haklarının neler olduğu hususu da, açılacak
davanın belirlenmesi yönünden oldukça önem arzetmektedir.
§ Malvarlığına ilişkin davalar :
Değeri para ile ölçülebilen tüm davalar malvarlığına ilişkin davalar
kategorisine girer. Örneğin tazminat davaları, kamulaştırmasız el atma
nedeniyle müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil davaları buna örnektir.
·
Şahısvarlığına
ilişkin davalar : Bir kişinin hukuk düzeninde kişi olarak
tanınması nedeniyle sahip olduğu devredilemez, dolaşıma açılamaz haklarına
ilişkin olarak açılacak davalar şahısvarlığına ilişkin davalar kategorisine
girer. Başka bir deyişle şahısvarlığı
haklarına ilişkin tüm davalar, özel bir yasayla başka bir mahkeme
görevlendirilmedikçe asliye hukuk mahkemelerinde görülecektir. Bu hususta
Yargıtay’da “Asliye
Mahkemesinin görevi asıl, Sulh Mahkemesinin görevi ise istisna olduğundan özel
bir kanun hükmü ile açıkça Sulh Mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen ve konusu
para ile ölçülemeyecek bir şey olan bütün dava ve işler Asliye Hukuk
Mahkemesinde görülür. Bu nedenle velayetin kaldırılması davalarında görevli
Mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.Bu tür davalar hasımlı olup, husumet velayeti
ifaden aciz veya fahiş ihmalde bulunan anne, babaya yöneltilir. Davada husumet,
velayet hakkını fahiş ihmalde bulunduğu iddia edilen anneye yöneltilmemiş,
velayet hakkının kaldırılması davalarına bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesine
ait olduğu halde dava görevsiz Sulh Mahkemesince karara bağlanmıştır.” (Yargıtay
2.HD. 10.12.1992 tarih ve 1992/12120 E.
ve 1992/12516 K.) Şeklinde
içtihat etmiştir.
Görüldüğü üzere yaşın düzeltilmesi
davası, adın değiştirilmesi davası, derneklerin feshi davası, kişilik haklarına
saldırının önlenmesi davası hep şahısvarlığına ilişkin davalara girer ve asliye
hukuk mahkemelerince görülür. Ancak boşanmak, nişanlanmak gibi durumlar da
şahısvarlığına ilişkin bir hak olmasına rağmen, bu konudaki özel düzenleme
gereği bu davalar aile mahkemesinde görülecektir. Bu hususta Yargıtay; “Dava, maddi ve manevi tazminat istemine
ilişkindir. Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın, taraflarının
nişanlılık süresi içinde olan olaylara ilişkin olarak açılan maddi ve manevi
tazminat davası olduğu ve TMK’nun 2. kitabında düzenlendiği gerekçesi ile
görevsizlik kararı verilmiştir. Ankara 4. Aile Mahkemesi ise, davacının
nişanlılık ve gayri resmi evlilikleri sırasında yaşının küçük olması nedeniyle
maddi ve manevi tazminatın B.K.'nundan kaynaklandığı ve Aile Mahkemesinin
görevi dışında olduğu gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Dosya
kapsamından, taraflar arasında nişanın yapıldığı, iki yıllık nişandan sonra,
düğün yapılarak karı koca olarak birlikte yaşanıldığı, resmi nikahın
yapılmadığı, taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeni ile bu birlikteliğin
bozulması nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğraması nedeniyle
davalıdan manevi tazminat ile düğünde takılan ve davalı tarafından davalının
babasına verilen takıların rayiç bedelinin tahsili istediği anlaşılmaktadır. Bu
durumda, davada öncelikle, nişanlılığın hükümleri, nişanın bozulmasının
sonuçları, hediyelerin geri verilmesi konuları incelenip,
değerlendirileceğinden ve bu hükümleri incelemek de Aile Mahkemesinin görevine
girdiğinden, uyuşmazlığın Aile Mahkemesince görülüp sonuçlandırılması , HMK.'nun
21 ve 22. (1086 sayılı HUMK.'nun 25 ve 26.) maddeleri gereğince Ankara 4. Aile Mahkemesinin
Yargı Yeri Olarak belirlenmesi gerekmektedir.” (Yargıtay 17.HD. 30.03.2012 tarih ve 2012/279 E. ve 2012/3869
K.)
Bu hususta aile mahkemelerinin yürürlüğe
girmesinden önceki bir Yargıtay kararında malvarlığından doğan davalar ile
şahısvarlığından doğan davalardan ne anlaşılması gerektiği hususu ayrıntılı
olarak anlatılmıştır. Bahsettiğimiz gibi her ne kadar güncel mevzuata uygun
olmasa da bilgi edinmek açısından incelemekte fayda olduğu kanaatindeyiz.” (Mamelek hukukundan
doğan) !!! ARTIK MALVARLIĞI HAKLARINDAN DOĞAN DAVALAR ŞEKLİNDE ANLAMAYALIZ.
!!!
ibaresine,
akitlerden, haksız fiilden ve taşınmaz mal ihtilaflarından kaynaklanan davalar
girer. Anne babanın çocuklarına, Kocanın eşine boşanmadan sonra eşlerin ve
ayrıca usul furuğ ile civar hısımların karşılıklı olarak açacakları nafaka
davaları Medeni Kanunumuzun Aile Hukuk başlığını taşıyan i…. kitabında
düzenlenmiştir.İlama bağlanmış olan nafaka haczedilemez, devredilemez, icrası
durdurulamaz ve tahsili geciktirilemez. Temelini ailenin korunması ouşturur. Bu
özelliği itibarıyla da nafaka alacakları şahısvarlığı hakkındaki davalar
grubuna girer. …….. Gerçekleşen bu durum
karşısında artık hiçbir ayrıma gitmeden bütün nafaka davalarının asliye
mahkemesinde
!!!! ARTIK AİLE
MAHKEMESİ OLARAK ANLAMALIYIZ !!! bakılması gerekmektedir.” (Yargıtay 2.
HD. 01.03.2000 tarih ve 2000/2687 E. ve 2000/2640 K. )
b.)1086 sayılı HUMK’la karşılaştırılması
: Asliye
hukuk mahkemelerinin görevini düzenleyen
6100
sayılı HMK’ya eşdeğer madde 1086 sayılı HMK m. 2,3,4,5,6 ve 8. Maddelerdeydi. Bu
maddeler şöyle düzenlenmişti :
Vazife Madde 2 – Müddeabih para ise
mahkemenin vazifesini tayinde miktarı esas ittihaz olunur. Müddeabih başka bir şey olup da iki taraf
kıymetinde uzlaşmazlarsa kıymeti davanın ikame edildiği mahkeme tarafından
takdir ve tayin olunur. Haciz ve iflas muamelatından dolayı ikame
edilecek istihkak davaları hakkındaki ahkam mahfuzdur. |
Vazife Madde 3 – Müddeabih, birden
ziyade ise miktar ve kıymetlerinin mecmuu esas ittihaz olunur. Müddeabih bir
tarafın birini ifa veya istifada muhayyer olduğu iki veya daha ziyade
şeylerden biri ise bunlardan hangisinin kıymeti ziyade ise yalnız o nazarı
dikkate alınır. Hakkı hiyar muayyen para ile diğer şeye
taallük ettiği halde mahkemenin vazifesini tayinde yalnız para esas ittihaz
olunur. |
Vazife Madde 4 – Alacağın bir kısmı
dava olundukta, eğer son kısım ise, mahkemenin vazifesini tayinde müddeabihin
kıymetine bakılır. Son kısım olmadığı ve alacağın tamamı da
münazaalı olduğu takdirde alacağın tamamı nazarı itibare alınır. Alacağın tamamı münazaalı değilse dava
olunan kısma bakılır. |
Vazife Madde
5 – Mütekabil davanın miktar veya kıymeti asıl davanın
miktar veya kıymetinden çok ise mütekabil davanın kıymeti esastır. |
Vazife Madde 6 – Bir mülkün diğer
bir mülke karşı irtifak hakkı dava olunduğu takdirde işbu hakkın mütaallik
olduğu iddia olunan mülke temin ettiği ziyadei kıymetle diğer mülke iras
ettiği noksan kıymetten hangisi çok ise vazife onunla taayyün eder. |
Vazife Madde 8 – ö(DEĞ.
Md. RG: 05.03.1985 RG NO: 18685 KAN. NO: 3156/2) Sulh mahkemesi; I- İflâs
davalarıyla vakfa ilişkin davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan
değer veya miktarı (DEĞ. İBARE RGT: 21.07.2004 RG NO: 25529 KANUN NO: 5219/2)
beşmilyar lirayı geçmeyen davaları, |
6100 sayılı HMK m.2 ve bu maddenin 1086
sayılı HUMK’daki karşılığı olan m. 2,3,4,5,6 ve 8. incelendiğinde iki hüküm arasında meydana
gelen değişiklikler şöyledir :
-
6100
sayılı HMK ile artık asliye hukuk mahkemelerinin görevinde parasal sınır
kaldırıldığından parasal sınırları ve buna ilişkin oluşabilecek sorunları
detaylı olarak düzenleyen 1086 sayılı Kanun’un 2,3,4,5,6 ve 8. Maddelerdeki tüm
düzenlemeler artık ortadan kaldırılmış, asliye hukuk mahkemelerinin görevi net
ve sade bir şekilde düzenlenmiştir. Örneğin karşılıklı davaya ilişkin hükümler,
miktara ilişkin görevlendirme sisteminden vazgeçildiğinden karşılık dava da
yine konuya göre açılacak, dava açılırken dava değerine faizin de eklenip
eklenmeyeceği görev konusuna etkili olup olmayacağı gibi hususların
tartışılması anlamsız hale gelmiştir.
-
Detayı
6100 sayılı Kanun m.109’da kısmi dava incelendiğinde ayrıntılarıyla açıklanacak
olan kısmi davalar da artık 6100 sayılı HMK ile oldukça daraltılarak
düzenlenmiştir.
-
6100
sayılı HMK m.2 ile artık asliye hukuk mahkemelerinde görevin belirlenmesinde
dava değerinin önem arzetmemesi nedeniyle 1086 sayılı HMK döneminde yürürlükte
bulunan sulh – asliye görev sınırını belirleyen 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nun mükerrer 298. Maddesiyle yetkili Maliye Bakanlığı’nca her yıl
belirlenen yeniden değerleme oranlarının da artık asliye hukuk- sulh hukuk
mahkemelerinin görevlerinin tayininde önemi kalmamıştır.
6100 sayılı HMK m.2 ve bu maddenin 1086
sayılı HUMK’daki karşılığı olan m. 2,3,4,5,6 ve 8. incelendiğinde iki hüküm arasında meydana
gelen benzerlikler şöyledir :
-
6100
sayılı HMK ile de 1086 sayılı HMK ile de asliye hukuk mahkemeleri malvarlığı ve
şahısvarlığı davalarına bakmaya görevli kılınmıştır.
c.) Görevli mahkemenin belirlenmesinde 6100 sayılı
HMK ile dava miktarının öneminin kalmaması karşılığında dava değerinin
belirlenmesi sorunu : Yukarıdaki açıklamalarda
ayrıntılarıyla belirttiğimiz üzere 6100 sayılı HMK ile artık malvarlığına
ilişkin davalarda görevli mahkemenin dava değerine göre belirlenmesinden
vazgeçilmesiyle birlikte ilk bakışta dava değerinin dava dilekçesinde açıkça
belirtilmesinin önemi kalmadığı düşünülebilirse de gerek mahkemelerin davacı
taraf talebiyle bağlı olması (HMK m.26) gerekse de 492 sayılı Harçlar
Kanunu’nun amir hükümleri dava dilekçesinde dava değerinin açıkça
belirtilmesini zorunlu kılmaktadır.
492 sayılı Harçlar Kanunu m.16/3-4’e göre “(3) Değer tayini mümkün olan hallerde dava
dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit
ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. (4)
Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30'uncu madde hükmü uygulanır. ” Yine 492
sayılı Kanunun 30. Maddesinde “Muhakeme sırasında
tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu
anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye
kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya
devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409'uncu maddesinde
gösterilen süre içinde (!!!! artık 6100
sayılı HMK m.150 olarak anlamak gerekecektir. !!!! ) dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın
ödenmesine bağlıdır.”
Görüldüğü üzere dava dilekçesinde dava
değeri belirtilmesi Harçlar Kanunu’nun amir hükümleri gereğince zorunludur.
Değer gösterilmemişse hakim davacıya değeri tespit ettirecek. başka bir deyişle
davasıyla talep ettiği miktarı açıklattıracak ve buna isabet eden harcı
tamamlattıracaktır. Davacı bundan kaçınırsa hakim dava dilekçesini işleme
koymayacaktır. Bu hususta Yargıtay’da “Olayda,
dava dilekçesinde dava konusu edilen taşınmazlarla ilgili olarak davacılar
tarafından bir değer belirtilmediği gözetilerek davacılara istek bakımından
dava değeri sorulup, açıklattırılarak belirtilecek değere göre harç ikmali
yaptırıldıktan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekir.” (Yargıtay 4.
HD. 14.03.2011 tarih ve 2011/577 E. ve 2011/2937 K.) Yine yargılama esnasında
dava değerinin davacının talep ettiği miktardan fazla çıkması halinde davacı
talep eder ve davasını bu miktara ıslah ederse eksik harcın ödenmesi için
davacı tarafa süre verilir, süre içinde harç tamamlanırsa davaya devam
olunur. Eğer davacı fazla çıkan dava
değerine isabet eden bakiye harcı tamamlamazsa davaya devam olunmaz, dosya
işlemden kaldırılır. Bundan sonra davasına devam etmek isteyen davacı HMK m.150
hükümlerine göre harcı tamamlamak suretiyle davasına devam edebilecektir. Bu hususta Yargıtay’da “Dava, danışıklı işlem
nedeniyle tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Eksik harcın tamamlatılması
için davacı yana süre verilmiş, davacı kendisine verilen süreye rağmen eksik
harcı tamamlamamış ve eksik harç tamamlanmadığı için de davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmiştir. Bu durumda yerel mahkemece, harç tamamlanıncaya
kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi, üç ay içinde
yenilenmediği takdirde açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirdi.
Mahkemece bu usuli işlem yapılmadan davanın açılmamış sayılmasına karar
verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekir.” (Yargıtay 4.
HD. 11.07.2011 tarih ve 2011/6875 E. ve 2011/8235 K.)
[1] “İhalenin feshini ,
Borçlar Kanununun 226 ncı maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere
yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek
suretiyle ihaleye iştirak edenler (EKLENMİŞ
İBARE RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/38) yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla (DEĞİŞİK İBARE RGT: 21.02.2004 RG NO: 25380 KANUN NO:
5092/11) icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale
tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler.” (2004 S.K. m.134/2)
[2] “İcra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan
şikayetlerle itirazların incelenmesi (DEĞİŞİK
İBARE RGT: 21.02.2004 RG NO: 25380 KANUN NO: 5092/11) icra mahkemesi hakimi yahut kanun gereğince bu görev
kendisine verilmiş olan hakim tarafından yapılır.” (2004 S.K. m.4)
[3] “Menfi tespit ve
istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi,
davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir.” (2004 S.K. m.72)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder